Bir çocuğun, beden ve ruh olarak rıza gösteremeyeceği cinsel eylemlere maruz kalmasını, cinsel istismar olarak tanımlıyoruz. Cinsel istismar, yüksek sesle dile getirilmesi bile insanı yutkunmaya zorlayan bir olgu. Her ne kadar yaşadığımız çevreden uzak olduğunu düşünsek de aslında toplum olarak tam da içinde yer alıyoruz.

Son yıllarda artan çocuğa yönelik cinsel istismar vakaları ile birlikte ülkemizde de gündem oluşturan Kimyasal Hadım Yöntemi ile ilgili yönetmelik Resmi Gazetede yayımlanmış olsa da uygulama alanı açısından henüz netliğe kavuşmamıştır.29782 sayılı Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik ile Türk Ceza Kanunun 102. maddede tanımlanan cinsel saldırı, 103.maddede tanımlanan çocukların cinsel istismarı ve 104.maddede tanımlanan reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarından hapis cezasına mahkum olanların, cezalarının infazı sırasında  ve koşullu salıverildikleri takdirde denetim süresi içinde tabi olacakları yükümlülüklerin, tıbbi tedavilerin ve iyileştirme programlarının belirlenmesi ile bunların uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemesi amaçlanmıştır.

Prof.Dr.Caner Yenidünya, Kastrasyon Cinsel Suç Faillerine Uygulanabilecek Uygun Bir Yaptırım Mıdır, başlıklı makalesinde ; ‘kişinin cinsel faaliyette bulunma  ve üreme yeteneğinin tamamen sonlandırılması yahut geçici bir süre durdurulmasını kastrasyon (hadım etme), olarak tanımlar. Dünyanın çeşitli ülkelerinde de kimyasal ve cerrahi yöntem olmak üzere iki farklı şekilde uygulanmaktadır.

Kimyasal Hadım, kişinin beden bütünlüğü korunarak cerrahi bir işleme maruz bırakılmadan  ilaç yoluyla kişinin cinsel faaliyetinin tamamen ortadan kaldırılmasından çok cinsel dürtülerinin  engellenmesini amaçlar. Kimyasal hadım yönteminde tedavi süreci belirli aralıklarla uygulanır. Tedavi sürecinin sonlandırılması durumunda kişi cinsel faaliyetlerine devam edebilir. Kimyasal hadım yöntemi için uygulama sırasında ortaya çıkan yan etkilerin fazla ve tedavi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle olumsuz görüşlerin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Kimyasal hadım dünyada daha çok çocuk istismarı suçları için uygulama alanı buluyor. Ülkelere göre yaş aralıkları değişebilmekte olup kimyasal hadımı uygulayan ülkeler arasında Amerika’da birden fazla eyalet, Polonya, Almanya, Çekya, İsveç, Norveç, Danimarka, Rusya, Güney Kore, Endonezya ve Birleşik Krallık yer almaktadır. İnsan hakları örgütleri kimyasal hadım yasasının suçlunun rızası dışında uygulanması nedeniyle insan hakları ihlaline neden olduğunu savunuyor ve uygulamaya karşı çıkıyor. Sağlık uzmanları da kimyasal hadım yönteminin uygulanabilirliği hakkında yeterli veri olmadığı için karşı çıkan taraflar arasında yer almaktadır. İlaç ve tedavi maliyetlerinin de yüksek olduğunu savunan görüşler bulunmaktadır.

Cerrahi hadım yöntemi ise kişinin hormonlarının salgılanmasını durdurmak amacıyla yapılır ve genellikle  kanser hastalıklarının tedavisini amaçlar. Cerrahi hadımda testislerin alınması ile birlikte cinsel salgı bezleri de alınır ve kişinin cinsel işlevini tamamen kaybetmesi sağlanır. Kimyasal hadım yönteminde kullanılan ilaçların yan etkileri maliyeti ve sürekliliğinin sağlanması gerektiği düşünüldüğünde cerrahi hadım yöntemi daha uygulanabilir bir yöntemdir. Cerrahi Hadım yönteminin Avrupa’da uygulandığı tek ülke Çekya’dır. Ülkemizde ise Türk Ceza Kanunun 101.madde de yer alan “Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kısırlaştırma işlemini yapmaya yetkili olmayan bir kimse tarafından yapılmış ise, ceza üçte bir oranında artırılır” ve “Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” düzenlemelerine aykırılık teşkil ettiği için cerrahi hadım yöntemi uygulanmamaktadır.

Her geçen gün artan vakaları düşündüğümüzde çocuklarımızı korumanın gereğini toplum olarak üstlenmekle ve gereken önlemleri almakla mükellefiz. Cinsel istismar; yıllarca gizlenen, üstü örtülen, intihar suretine bürünen cinayetlerle ve suni gündemlerle unutturulmaya çalışılan toplumsal yaramız olmaya devam ediyor. Kendini korumayı bilemeyen yaşadığı travmayı anlayamayacak kadar küçük olan bedenlere ölçeklendirilemeyecek yükler yüklemenin aynı kıstasta bir bedeli olmalı. Failin kişilik hakları, beden bütünlüğü ve her iki yöntemin de maliyetlerinin yüksek olması ülkemizde uygulamaya konulacak yasal bir düzenlemeye engel olarak gerekçe gösterilmemelidir. Özellikle maliyetlerin yüksek olmasını ve uygulama sırasında  aranması istenen razılığı savunan taraflar için şu iki soruyu sormanın gerekli ve yerinde olduğunu düşünüyorum;1) Bir insanın ruh ve beden bütünlüğünü koruyarak hayatını devam ettirme hakkının maliyeti nasıl tespit edilebilir?, 2) Hüküm verilen hangi suç ve ceza yöntemlerinde failin rızası arıyoruz? Bu iki soruya verilebilecek bir cevabımız yoksa eğer çocuğun cinsel istismarının önlenmesinde kimyasal ya da cerrahi hadım uygulamalarının toplumda ve yasalarımızda yer etmemesi ikiyüzlüce bir yaklaşımdır. Bir tarafın beden ve ruh bütünlüğüne gösterilmeyen rıza için buna bizzat neden olan failin beden ve ruh bütünlüğünün korunmasında razılık aranması, maliyet unsurlarının tartışılması toplumsal boyutları aşan bir ikiyüzlülüktür.

Her ne kadar insan hakları savunucuları kimyasal ve cerrahi hadım yöntemlerinin insanlık suçu teşkil ettiğini,  yasal çerçevede uygulanması konusunda kişinin rızasının aranması gereklilik kapsamında bulunması gerektiğini savunsalar da  telafisi mümkün olmayan acıların yaşandığı bir dünyada cerrahi ya da kimyasal hadım uygulamaları suçun niteliğine göre  tıbbi bir gerekliliktir. Kişilik ve beden bütünlüğü istismar edilen bir bireyin rızası nasıl ki istismar sırasında aranmıyor ve birey işkenceye maruz kalıyorsa; aynı rızayı her iki hadım yönteminin uygulanması sırasında aramak olayın esası düşünüldüğünde çok da adil bir yaklaşım gibi görünmüyor. Cinsel istismar suçlularının hapis cezasına çarptırıldıktan ve cezalarını tamamladıktan sonra toplum içine salıverilmeleri halinde aynı veya benzer suçları işlediklerine tanık oluyoruz. Buradan yola çıkarak aslında hapis cezalarının cinsel istismarı önlemede etkin bir caydırıcılığı ve yaptırımı bulunmuyor. Bu yüzden her geçen gün artan ve kamuoyunda infial yaratan cinsel istismar suçlarının önlenmesinde caydırıcı ve etkili yasal düzenlemelere ve uygulamalara ihtiyaç duymaktayız.

Okumuş olduğunuz bu yazının bir sonuç bölümü olması gerekiyor ama ben, on beş yaşındaki  çocuğunun üvey babası tarafından cinsel istismara uğradığı ana tanık olan ve kendi adaletini sağlayan bir annenin sözleriyle bitirmek istiyorum;

“Kızımdı, nazımdı, Nazlımdı

Çiçeğimdi o benim…

Onu soldurmaya kalkan iblisle savaştım ben.

Öyle olması gerekiyordu…”

Toplumsal yaralar, her bireyin kendi yarattığı farkındalık ile azalır ve bu farkındalık büyüdükçe yaradan çok onu oluşturan unsurlar için önlem almamız daha büyük önem taşır. Yukarıdaki satırları okuduğunuz zaman hissettiğiniz duygunun “sonuç bölümü” görevini yerine getirmesini diliyorum.

Ayşe Yavuz
S.M.Mali Müşavir/CPA
İşletme Bilim Uzmanı